Abu Dabi, BAE
- Ömür Kabak
- 19 May 2019
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 May 2019
43- ABU DABİ, B.A.E. 240 46’ Kuzey Enlemi, 540 36’ Doğu Boylamı
Ertesi gün bu kez aynı devletin Abu Dabi limanına geldik. Burası, ilkine göre daha mütevazi ve daha oturmuş olsa da yine her yan gökdelenlerle dolu. Şehir merkezine otobüs ile geldikten sonra arkadaşımız olan başka bir Türk aile ile yürüyerek şehri dolaşıyoruz.
Dikkatimi çeken şeylerin ilki, yerli Arapların yine ortada görünmemesi ve dışarıda çalışan komşu ülkelerin gurbetçi insanları oluyor. İkincisi ise, gökdelenler arasındaki meyden şeklindeki boşluklara tek minareli beyaz veya sarı renkli taşlarla yapılan orta boy camilerin fazlalığı. Bunların tamamı Arap sitilli camiler. Minareleri, bizimkiler gibi daire şeklinde değil kare şeklinde ve tepeleri de sivri olarak sona ermiyor. Alemlerindeki hilallerin uçları birbirine birleştirilmiş.

Bu camilerden rastgele birisine girdim. İçeride 4-5 erkek namaz kılıyordu. Biri hariç hepsi geleneksel beyaz uzun etekli entariler giymişti. Giriş kapısının iki yanında avuç içi büyüklüğünde düzgün kesilmiş plaka şeklinde taşlar öbekler halinde konulmuştu. Taş plakalar üzerinde dini motifler ve Arapça yazılar vardı. Namaz kılanların secdeye alınlarını koydukları noktaya bu taşlar konulmuştu ve secde ederken alınları halıya değil bu plaka taşlar üzerine geliyordu. Buranın Şii camisi olduğunu anladım. En arakada oturup namaz kılışlarını izledim ancak herhalde namazları bitmek üzereydi ki pek bir şey göremedim. Arap kıyafetliler pek yüzüme bakmadan çıkıp gittiler, normal kıyafetli olan ise selam verince, onunla dışarı çıktım. Hintli Şii Müslüman'mış. Burada çalışıyormuş. Alınlarını koydukları plaka taşlar Kerbela'dan gelmiş. Bana sorunca, Türk olduğumu ve Hanefi mezhebinden Sünni Müslüman olduğumu söyledim. Birlikte cami dışına kadar yürüdük, güler yüzle ve nezaketle el sıkışıp iyi dilek sözleri ile birbirimizden ayrıldık.
Biraz sonra bir başka camiye girdim. Bu biraz daha büyük, iki minareli ve beyaz mermerden yapılmıştı. Aynı şekilde birkaç kişi kendi halinde namaz kılıyordu. Hemen önümdekinin namazı aynı bizim gibiydi, sadece 4 rekatlık namazın ikinci rekatında oturduğu zaman, çok kısa sürede 3. rekât için ayağa kalkıyordu. Onunla ben de dışarı çıktım. Pakistanlı Sünni bir Müslüman'mış. Buralarda Şafiler çoğunlukta olmasına rağmen kendisinin Hanefi mezhebinden olduğunu söyledi. Onunla da samimi bir şekilde el sıkışarak vedalaştık.
Yolda orta büyüklükte bir markete girdik. Yolculuğumuz boyunca en çok yediğimiz tropikal meyvelerden olan mangoların değişik türlerinin satıldığını ve her birisinin üzerinde isimlerinin yazıldığını görünce bunları not ettim. Bu markette yedi ayrı mango satılıyordu: "Long Kenya, Lal Baug Indıa , Yellow Thailand, Badami Indıa, Totapuri, Alphonso Indıa ve Yemen" Gemide yediklerimizi bu isimlerle uyuşturmaya çalıştık. Bizim yediklerimizden bazılarının burada satılmadığına karar verdik.

Daha sonra bir taksi tutarak değişik semtleri ve sahil yolunu araç içinde gezdik. Bir ara buranın en lüks ve meşhur oteline gittik ancak kapıda güvenlik aracı durdurdu, bizlere dikkatlice baktı ve içeri giremeyeceğimizi söyledi. Çünkü, bizim Türk erkek arkadaş diz seviyesinde kumaştan yapılmış şortlu idi. Şortunun daha uzun olması gerekiyormuş. Kapıdan tersyüz geri döndük. Şoförümüz, önceden rezervasyon yaptırsaydık içeri girebileceğimizi ve zaten içerdeki müşterilerin şortla dolaştığını söyleyince bu tarz bir yasağın mantığını çözemedik ancak çok da önemsemedik. Sadece arkadaşımıza ağdasını iyi yapmadığı, kıllı bacakları yüzünden içeri girmediğimiz türü şakalarla takıldık.




Yorumlar